21 Ocak 2010 Perşembe

klişelerden arınarak


din sevmem, ahlak sevmem, toplum sevmem, tanrıyla işim olmaz, sağcı değilim, solcu değilim, ideolojik kavramlara inanmam, bencilimdir, kendimden başka hiç kimseye değer vermem, kadınları vücutları için severim, erkeklerle dolaşmaktan haz almam, parayı severim, devlet kavramından nefret ederim, mitinglere gidenlere aptal gözüyle bakarım, zevk için yaşarım, kimse için kendimi feda etmem.

bunların yanında insanın özgür iradesine inanırım, türbanını takabilmeli, sokaklarda oral seks yapabilmeli diye düşünürüm, insanın kalbi kadar hiçbir siyasi düşünce değerli değildir. hiçbir siyasi aktör insanın kalbine kota koyamaz diye hissederim hep.

toplum ne dayatmışsa siktir çekenlere destek veririm ama yanlarında ateşe yürümem, nasıl yürüdüklerini yazarım. bukowski'ye de fena özenirim.

hadi dağılalım şimdi.

7 Ocak 2010 Perşembe

beyaz şarap

bir gün bir kıza aşık oldum, aşık olmaya niyetlendim en azından, olabilirdim en kötüsü,

sonra gittim kızla konuştum,

evirdi çevirdi, yok dedi

bok gibi hissettim kendimi,

aylar geçti

bir kızdan daha hoşlandım, onun da bende hoşlandığını sandım

bok gibi davrandım bu sefer ona

eveledi geveledi, o da yok dedi

arada beni kabul edenler oldu

ama hiçbirini beni reddedenler kadar sevmedim, istemedim

beni aşağılık komplekslerine sokanlara vurulma hadisesinden başka bir şey değildi bu

anladım

sonra ise hep korktum bir kızı sevdiğimi kendime söylemeye

kadınlar gitmekten

ben ise se durmaktan yanaydım çünkü.

5 Ocak 2010 Salı

gece

özel biri olduğumu sanmıştım yıllar yılı
sıradan olmak hep kötü bir şey diye belletilmişti bize
herkes kendini özel biri sanıyordu
çok kolaydı
bir şey olmasına gerek yoktu insanın
doğumuyla birlikte özeldi zaten
nice doğum günleri
türlü kutlamalar
hediyeler
herkes kendini hiçbir şey yapmayarak özel olduğuna inandırmıştı bir şekilde
dünyanın ona davranması gerektiği gibi davranacağını sanarak hem de
eğer dünya kahpelik ederse şaşırak hem de

futbolda iyiydim, tenis öğrenmiştim, tiyatro yapmıştım lisedeyken, yazılar yazmıştım sürüyle, yüzlerce kitap okumuştum, arabesk dinleyip rakı içmiştim, herkesin güldüğüne gülmüştüm, bazen ülkenin kötünün iyisi olan çakma aristokratlarıyla yemekler yemiştim, aşık olmuştum, bir kaç kişi de sevmişti denilebilir beni , en azından buna inanmışlardı,

bütün müzik türleri hakkında bilgim vardı, zaman zaman dinliyordum onları, içkiler içiyordum her çeşitten, hangi üzüm hangi yöreye ait, amerikan viskisi mi iskoç mu, aralarındaki fark ne, ezberlemiştim, esrar içmişliğim de vardı bazı geceler, bazen hüzünbaz biri olarak takılıp şarap içiyor, bazen kendini bir şey sanan, hedonist bir piç olarak viski içiyordum. bazen de underground sayıyordum kendimi, biraya vuruyordum onlarca...

hiçbiri beni tatmin etmiyordu. ne kadar başka biri olmaya çalışsam da, adana'nın kenar mahallesinden çıkma biriydim...

boş insanları seviyor, boş şeylere takılıp kalıyordum. kabaydım. ahlaksızdım. aslında çatalı hangi elimle tutacağımın bir önemi olmadığına inanıyordum.. diş macununu ortadan sıkanlara sinir olanlara sinir oluyordum..düz biriydim. saplantılıydım. ve bu duygulardan kurtulmam mümkün değildi.

hiçbir şeye ait değildim. olamıyordum.

başka biri olamadığımı, özel olamayacağımı, gayet sıradan biri olduğumu hep geceleri hatırlamam da belki bu yüzdendi.. kim bilir..

3 Ocak 2010 Pazar

fargo


90'lı yılların en şahane kara filmlerinden belki de sinema tarihinin... bembeyaz bir fon üzerinde kapkara bir trajedi...

2 Ocak 2010 Cumartesi

masumiyet


rüyalarıma girerdi orospu...

mavi kuş

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm, kal,
diyorum ona, kimsenin
seni görmesine izin veremem.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişeler, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm,
yat lan aşağı, diyorum ona,
ocağıma incir dikmek mi
niyetin? Avrupa'daki kitap
satışlarını sabote etmek mi?

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına,
herkes yattıktan sonra.
orada olduğunu biliyorum, derim
ona, kederlenme
artık.

sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel, ama ben
ağlamam, ya
siz?

kahrolası...

çok insanı geride bıraktım. kadın- erkek.. çok kişi geldi geçti diyebilirim. sanki hepsiyle bir ömür beraber olacakmışım gibi sonunu düşünmeden zaman geçirdim, eğlendim, gezdim, sigaralar içtim, içkiler içtim, seviştim, kavga ettim, dayak yedim, dayak attım, horlandım, horladım, sevdim, sevildim, nefret edildim, dinledim, dinlettim, konuştum, sustum... hepsiyle bir şekilde iyi- kötü zamanlarım geçti...

arkadaşlar, sevgililer..şimdi dönüp arkama baktığımda bunları ben mi yaşamışım diyorum. rüya gibi geliyor insana. ilk an çok güçlü bir anımsama, gerçek ötesi sanma, zaman aktıkça, bölük pörçük hatırlama..

ben mi bu kadar insanla muhattap oldum diyorum, bir şeyler anlattım, bir şeyler yaptık beraberce.

şimdi dönüp arkama baktığımda, hiçlikten başka hiçbir şey göremiyorum diyorum.

insanın hayatından insanlar geçer elbet. ama döner bir gün o günleri yad eder insan o kişilerle beraber, kah gülerek, kah hüzünlenerek...

şimdi o insanların hayatlarına bakıyorum, bensiz hayatlarına bakıyorum; hepsi olması gerektiği gibiler. mutlular, kargaşadan uzaklar, gülüyüorlar, yanlarında onlara uyum gösteren insanlar var...

bazen onların fotoğraflarını görüyorum , tesadüfen ya da kasten...

işte o zaman anlıyorum nasıl tükettiğimi...

kötü oluyorum... kusasım geliyor...

fon: tom waits - alice.