29 Ekim 2009 Perşembe

alışveriş merkezleri


sevmiyorum yahu şu alışveriş merkezlerini, çok kalabalık yahu. insanlar atina sparta meydan muharebesi ndeki gibi hücum ediyorlar ordan oraya. kimisi hunharca para harcayıp mutsuzluğunu bununla bastırmaya çalışırken kimisi de parası olmadığı halde zamanı öldürmek için volta atıyor akşama kadar, kimisi alışveriş yapmayı kafasına koyup gelmişken, kimisi sadece fiyat sorarak kazıklanmamanın vereceği rahatlık için orada varoluyor.

ankara'yım ben. alışveriş merkezinden ve midesine kadar bürokrasiye gömülmüş, bond çantalılardan başka hiçbir haltın olmadığı yerdeyim yani. yine de severim ankara'yı, ama ankara'yı. aslında insanın olmadığı her yer sevilebilir bence. bu tür kapitalizm klişelerinden nefret eden tiplerden de biri değilim. kapitalizmi de severim açıkcası. eğlenceli bir şey. hayatı yaşanabilir kılıyor. alternatiflerimi artırıyor. insanın işine saygı duymasına neden oluyor. alışveriş merkezlerinden nefret etmemin nedeni bu yüzden kapitalizm falan değil. mesela alışveriş merkezlerinde en sevdiğim şey, yemek meydanları denilen yerlerde, yemeğini bitirdikten sonra masadaki artıkların görüntüsüdür. onları senin yerine birinin toplayacağını bilmendir. masada iğrenç bir koku ve görüntü bırakmasına karşın görüntüsü insanı bi an için mutlu edebiliyor.

birçok şeyi tek bir alanda yapma imkanı sunuyor bu güzellik insana. yemeğini yiyorsun, d&r'a uğrayıp bir dvd belki bir kitap belki bir dergi alıyorsun, bir cafeye gidip aldıklarını kahvenle birlikte inceleyebiliyorsun, çamaşırlarını kuru temizlemeciden alıp evine gidiyorsun. her şeyi tek bir merkezde yapıyorsun. büyük bir verim kaybını önlüyor bunlar.

ama mutlaka her güzelliğin içine etmeye gönüllü insanlar çıkıyor mütemadiyen. otoparkda yer kavgası yapacak kadar çıldırmak mesela, biri çıksın da ben gireyim diye dörtlüleri açıp yarım saat sabit bir yerde bekleyenlere inanamıyorum. yeşil ışık yandığında 2 saniye geç hareket edene hayvanlar gibi korna çalarken, alışveriş merkezlerinde yarım saat araba koymak için beklemeleri midemi bulandırıyor umumiyetle. anlayamıyorum. bu kadar mı önemli yani o alışveriş merkezinde dolaşmak. uğruna moron gibi o kadar saat o şekilde beklemek.

yemek meydanları mesela, haftasonları beni oraya götüren sebeplere lanet ediyorum. orda yemek yemek zorunda kalmama lanet ediyorum . insanların paralarıyla neden rezil olma arzusunda olmalarına da inanamıyorum. çoğu yer self servis. o dükkanların önünde onlarca kuyruk. görünce bile depresyona giriyorum çoğu zaman. ve kuyruklardan sonra alınan yemeklerle masa arayışına girmek. elinde yemeklerle moron gibi ayakta kalma ihtimalin. verdiğin 10 küsür lira. dakikalarca berbat bir sırada uğruna verdiğin savaş. bu kadar mı önemli yani orda yemek yemek? bu kadar mı önemli yani o masalarda kahkaha atan, hayvanlar gibi ses çıkartarak yemek yiyen insanlardan biri olmak?

mağazalar.

sanki bedava dağıtılıyormuşcasına tıka basa insanların alışveriş yapmak için akın ettikleri yerler. herkes eline bir şey alıyor göz ucuyla bakıyor ve standa fırlatıyor. 10 dakika içinde en az 15 t-shirt deneyen insanlara tanık oluyorum çoğu kez. ve kabin önlerinde kabinlerden insanların çıkmasını bekleyen stad kapısı kalabağı var her daim.

insanları anlamak imkansız. evine sipariş ettiği pizza 10 dakika geciktiğinde sanki şirketi satın almış gibi çıldırıp, paketçi çocuğu itin götüne sokarken,

nedense alışveriş merkezlerinde uzun kuyruklarda bekledikleri için kendilerini şanslı sayıyorlar. starbucks'da bir kahve içebilmek, orta oturan ve elitmiş gibi gözükmeye çalışan kimselerden olabilmek için can atıyorlar.

4 yorum:

  1. evimin arka penceresinin 10mt uzağına yapılıyor bir tanesi...tabiri caizse iç içe, göt göte yaşayacağız bir alışveriş merkezi ile...konu ile ilgili tüm deneyimlerimi aktaracağım sana :)

    YanıtlaSil
  2. sabırsızlıkla bekliyorum.. bu arada evlenmiş misin sen ? tebrik ederim eğer öyleyse..

    YanıtlaSil
  3. çok sevindim yahu, fatma'ya tebriklerimi iletirsin artık, yakın zamanda bir evlilik hediyesi alayım o zamn ben size :)

    YanıtlaSil